Allahü teala size hem dünya, hem âhiret selameti versin, âmin. Kalbimizi, gönlümüzü neye bağlarsak, âhirette o bağlandığımız yere kavuşacağız. Onun için, gönlümüzde daima Rabbimizin sevgisi, sevdiklerinin sevgisi olsun. Hubb-u fillah, buğd-u fillah, çok mühimdir. İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât’ta buyuruyorlar ki; Allahü tealaya, Onun rızasına kavuşturan binlerce yol vardır. Bunların içersinde, Allahü tealanın rızasına, sevgisine kavuşturan en kestirme, en kıymetli yol, buğd-u fillahtır. Hubb-u fillah değil, buğd-u fillahtır. Düşmana düşmanca davranmak, onu sevmemek, cenab-ı Hakkın daha büyük rızasına kavuşturmaktadır. Abdülhakîm Efendi hazretleri vefat ederken son buyurduğu şey; Ya Rabbi, sana lâyık ibadetim olmadı, yapamadım. Afv et beni. Ama şahit ol ki, ben senin sevmediklerini hiç sevmedim. Ben senin sevdiklerini sevdim, beni buna bağışla. Onun için, Allaha, Peygamberlere, müslümanlara en büyük düşman; herkes dışarıda arar, insanın kendi içindedir. Cenab-ı Hak hadis-i kudsîsinde nefs denilen şey için buyuruyor ki; Nefsine düşman ol, adavet besle. Dost olma kendinle. Herkes kendini dost kabul ediyor. Sen, bir düşmanın elinde olacaksın, nasıl yere çarpar! Çünki mübarek Hocamız buyurdular ki; Son nefese kadar nefs, insanı kâfir yapmak ister. Günahkâr değil! Şeytan seni günahkâr yapar. Ama nefs, imanı alır, insanı kâfir yapar.
Âb-ı Hayat – 4291