Allahü teâlâ bu îmânı, severek, seçerek, bizzat kendisi verdi, biri vâsıtasıyla. Ama o nasîb etmezse, Peygamberin evlâdı da olsan nâfile. Peygamberi görsen bile, nasîbin yoksa îmân edemezsin. Madem ki Allahü teâlâ bu cevheri bize nasîb etmiştir, bu, istisnai bir muameledir. Müstesna tutulmuşuzdur. Bu bir cevherdir, bunun korunması artık size kalmıştır. Onun için iyilerle görüşmeye, iyilerle konuşmaya gayret edin. Ve bu cevheri taşıyanların da kıymetini bilelim. Onları üzmekten, onları kırmaktan Allahü teâlâya sığınalım. Çünkü cenâb-ı Hak kendi rızasını kullarının rızasına bırakmıştır. Allahü teâlânın kullarını razı eden, Allahü teâlâyı razı eder; onları kıran, döken, Allahü teâlâyı kızdırır. Bir gün cenâb-ı Peygambere “aleyhissalatü vesselam” geldiler, yâ Resûlallah, burada bir kadın var, gece gündüz ibâdet ediyor, o kadar mübârek ama çenesiyle insanları kırıp döküyor, komşuları illallah dedi, dediler. Cenâb-ı Peygamber “aleyhisselam” buyurdu ki; onun gideceği yer Cehennemdir. Ne oldu o kadar ibâdet?Gideceği yer Cehennem. Onun için iyi geçinin, hiç kimseyi kırmayın, kimse şikâyet etmesin.
Âb-ı Hayat – 4273