İslam âlimlerinin yazdıkları nasihattir

“Bu nasıl imandır? Nasıl Müslümanlıktır? Ne kitaptan, ne sünnetten nasihat alınıyor!..”

 

 

 

Sual: İslam âlimleri, din büyükleri, dinin emir ve yasaklarını, sözle ve yazı ile bildirerek, talebelerine ve sevenlerine hep nasihat etmişler midir?

 

Cevap: Evet hep nasihat etmişlerdir. Mesela Muhammed Ma’sûm hazretleri Mektûbât kitabında, sevenlerine hitaben, nasihat olarak buyuruyor ki:

 

“Yazıklar olsun, ömür geçti, gitti. Bir hayırlı iş yapmadım. Dünyanın vefasız, yalancı olduğu, şimdi daha iyi anlaşıldı. Hayatı, hayal oldu. Fitneleri, dertleri bitmedi. Ahbap, arkadaşlar, öldüler, gittiler. Bu hâlleri görüp de, gafletten uyanmıyor, ibret almıyoruz. Pişman olmuyoruz. Tövbe etmiyoruz. Gaflet devam ediyor, günahlarımız artıyor. Allahü teâlâ, Tevbe sûresinin 127. âyetinde meâlen; (Görmüyorlar mı ki, her sene, bir iki kerre, dertlere, belalara yakalanıyorlar. Yine tövbe etmiyor, pişman olmuyorlar) buyurdu. Bu nasıl imandır? Nasıl Müslümanlıktır? Ne kitaptan, ne sünnetten nasihat alınıyor. Ne de, başa gelen dertlerden, hadiselerden ibret alınıyor. Uzun seneler, beraber yaşadıkları, birlikte gezip dolaştıkları, yiyip içtikleri, yatıp kalktıkları ahbaplarını, arkadaşlarını düşünsünler. Sevdiklerinin, birlikte eğlendiklerinin, yardımcılarının ne olduklarını görmüyorlar mı? Hiçbirinden bir şey kaldı mı? Onlardan haber verenler var mı? Ömürlerinin harmanını rüzgâr götürdü…

 

Ya Rabbî! Onların ecrinden, feyzinden bizi mahrum eyleme! Onlardan sonra, bizi fitnelere düşürme! Biz garibler, birkaç günlük ömrümüzü gaflet ile geçirmemeye gayret edelim. Tavşan uykusu ile yaşamayalım! Kalblerimizi geçici, yaldızlı, sahte lezzetlere kaptırmıyalım! Bu zehirli tatlılıklara aldanmıyalım! Allahü teâlânın emrettiği ibadetleri, razı olduğu iyi işleri yapalım! Nefis ve şeytanın ve kötü kimselerin yalanlarına, fitnelerine inanmayalım! Kabir ve kıyamet azaplarını düşünerek, kendimizi şimdiden koruyalım! Bu kısa hayat ve aslı olmayan görünüşü bırakıp, ölmeden ölmekle şereflenelim! Aslımızın hiç olduğunu düşünelim! Emanet edilen ziynetleri takarak övünen ahmak kimse ile herkes alay eder. Bozuk, hileli mal satanı kimse sevmez. Varlık ve var olana yakışan her şey, hakiki var olanındır. Önü ve sonu yokluk olanın, kemali, kendi yokluğunu anlamasıdır. Kişi noksanını bilmek gibi, irfan olmaz!”


Kategori içindeki yazılar: Osman Ünlü