Âb-ı Hayat – 4237


Bir müslüman varmış, hastalandı mı doktora gitmezmiş. Ne yaparmış? Bir komşusu varmış, o komşusuna gidermiş. Komşu, bana biraz ekmek ver, dermiş. O da bir dilim ekmek verirmiş. Buna sormuşlar, sen hastalanınca böyle ne yapıyorsun, demişler. Hazret-i Peygamberin “aleyhissalatü vesselam” hadis-i şerifi var. Cömerdin ekmeğinde şifa vardır, hasîsin suyunda zehir vardır. Velhasıl, dinin aslı inanmaktır, bilmek değil. Herkes bilgisini iman zan ediyor, yanlış. İnanmak çok farklı şeydir. İmanın kaynağı kalptir; bilginin kaynağı beyin, yani akıldır. Bu, zaten et. O nûr, esas inanç, kalpte olur. Bunların ikisi, farklı iki dünyadır. Adamın beyni duruyor, beyin ölümü diyorlar. Ama kalp çalışıyor. Dolayısıyla, kalbinde aşk olan, kalbinde Allaha imanı olan, her tarafı unutkan olsa, yine çalışır, yine inanır. Onun için, kalbin temizliği çok kıymetlidir. Kalp temizliği de ancak temiz insanların kelâmında, temiz insanların kitaplarında vardır. Kendisi temiz değilse, onun konuşması, yazıları doğru dahi olsa, insanın kalbini karartır. Çünki bardakta ne varsa, o çıkacaktır. Su bardağıysa su, su var içinde, başka şey koyarsan başka şey. Onun için, içtiğimiz suya çok dikkat edelim.



Âb-ı Hayat – 4237

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr