İmam-ı Rabbani hazretleri “kuddise sirruh” buyuruyorlar ki; Allah sevgisi, din kardeşi sevgisi, Peygamber sevgisi, dışı acıdır ama içi çok tatlıdır. Öyle bir tat ki, Cennet tadıdır. Dünya sevgisi, şöhret, servet, aklına ne gelirse, dışı şekerle kaplanmış, içi zehirdir. Biri böyle, biri böyle. Tabii insanlar bunu tercih etmiyorlar. Nefs hep bunu istiyor. Neden? Burada ne istersen var. Ama içi kötü. Bunun da dışı acı. Kolay değil, bir insan diploma almak için, Cerrahpaşaya gitmek için, kaç tane imtihanı geçirmek zorunda. Evet, cihad güzel bir şey ama hakaret var, dayak var, hep sıkıntı var. Eshab-ı kiram herhalde davulla zurna ile gitmedi. Hepsi üzüntü içinde, devenin üzerinde o elbise, o kıyafetle, şaka değil yani, cihad bu. Hastalık var, hepsi var. Dışı acı ama içi Cennet. O nimete kavuşmak, o altını bulmak için, toprağı kazıyorsun, orayı arıyorsun. Meydanda olsa zaten altın olmaz ki, kıymeti kalmaz. Onun için, Allahü azimüşşân, en kıymetli pırlantayı çok gizli yere saklamıştır. Mesela işportada her şey var. Kuyumcuya gidiyorsun, bana çok kıymetli bir şey lazım, diyorsun. O zaman dolabı açalım diyor, dolaptan veriyor. Daha kıymetli diyorsun, iki tane dolap açıyor, üç tane anahtar çeviriyor. İman bu! Böyle korunmazsa, bu imanın hırsızları çok, alır götürürler. Vallahi çok şanslıyız, billahi çok şanslıyız. İnsanın âmâ olması ile, gözünün açık olması çok farklı şeylerdir. Âmâ, değnek ile gezer; ama bir gün çukurun dibine gidebilir. Gözün açıksa, renkleri görebilirsin.
Âb-ı Hayat – 4176