Altın yüzüğün yasak edilmesini fakirliğe bağlamak isteyenlerin sözleri, hiçbir delile dayanmamaktadır!
Sual: Bazı kimseler; “Eshab yani ilk Müslümanlar fakir oldukları için, kendilerine altın yüzük takmaları yasak edildi. Zengin olanların takması ise caizdir” demektedirler. Böyle bir şey var mıdır, bu sözler doğru mudur?
Cevap: Böyle söyleyenlerin bu sözleri, hiçbir esasa, delile, kaynağa dayanmamaktadır. Resulullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), erkeklere altın yüzüğü yasak ederken, sebebini de bildirmiştir. Fakirlere değil, her erkeğe yasak etti. Yalnız fakirlere haram olsaydı, fakir kadınlara da haram olurdu. Bundan başka, yalnız altını değil, çok ucuz olan başka madenlerden yüzük takmayı da yasak etmiştir. Şunu da bildirelim ki, gümüşten başka yüzüklerin erkeklere yasak edilmesi, Medine’de iken oldu. Eshâb-ı kiramın fakir olduklarını bildiren haberler ise, hicretten önce Mekke’de iken idi. Bedir Gazasında bulunan üç yüzden fazla Sahabiden altmış dört adedi muhacir olduğuna göre, Mekke’de imana gelenlerin sayısı yüzden azdı. Medineli ensarın fakir olanları ile muhacirlerin fakirleri, Mescid-i nebî yanındaki Soffa denilen büyük çardak altında yaşarlar, ilim öğrenmek ve öğretmekle uğraşırlar, ömürlerinin çoğu Resulullah efendimizle birlikte cihad etmekle geçerdi. Bunlara “Eshâb-ı soffa” denirdi. Sayıları değişirdi. Çok zaman yetmiş kişi olurdu. Çoğu şehit oldu. Bunlardan başka bütün Eshâb zengin idi. İçlerinde çok zengin olanları az değildi. Bostân kitabında deniyor ki:
“Zübeyr bin Avvâm hazretleri ölünce, mirasçılarının her birine kırk bin dirhem gümüş kaldı. Abdurrahman bin Avf hazretleri, hastalığında boşamış olduğu hanımına, mirasının yirmi dörtte birinin verilmesini söylemişti. Buna seksen üç bin altın verildi. Hazret-i Talha’nın günlük geliri, bin altın idi.”
Bunların üçü de Cennetle müjdelenmişti. Hazret-i Osman’ın servetinin hesabı bilinemedi. Zekât, ganimet ve ticaret sebebi ile Medine’de fakir kimse kalmadı. Altın yüzüğün yasak edilmesini fakirliğe bağlamak isteyenlerin pek çürük ipe sarılmakta oldukları meydandadır. Dört mezhebde de haram olan bir şeyin haram olduğuna inanmak lazımdır. Bulunduğu mezhebin haram dediğini değiştirmeye kalkışarak, âyet-i kerimelere veya hadis-i şeriflere başka mana verenin mezhebsiz olduğu anlaşılır. Mezhebsiz olan da, ya sapık veya kâfir olur!