Belh şehrinde yaşayan Şakîk-i Belhî hazretlerinin huzûruna, çok zengin biri geldi bir gün.
Ve edeple arz etti:
“Efendim bir istirhamım olacak.”
“Buyur kardeşim.”
“Estağfirullah. Mâlumunuz, benim bir hayli malım var.”
“Evet, biliyorum.”
“Sizinse pek yok efendim.”
“Evet, öyle.”
“İzninizle, zât-ı âlinizin her ihtiyâcını ben karşılayayım. Bu arada duânızı da almış olurum.
Hazret-i Şakîk;
“Olabilir. Ama bana bu hususta garanti vermelisin” buyurdu.
Adam sordu:
“Nasıl bir garanti hocam?”
“Bak kardeşim!.. Bugün için malın çok. Ama bana verince azalırsa, veyâ hırsız gelip bütün malını çalarsa, yâhut ileride bir hatâmı görüp bu fikrinden vazgeçersen, veyâ ölürsen, o zaman ne olacak? Bütün bu hususlarda bana temînat vermelisin” buyurdu.
Zengin şaşırmıştı!..
Bir şey diyemedi.
Hazret-i Şakîk;
“Şu an benim rızkımı öyle kerîm bir zât veriyor ki, bütün bu hususlarda bana kefîldir. Her canlının rızkını O verir. Yine de hazînesinde hiç eksilme olmaz. Kullarının günahları sebebiyle rızıklarını kesmez. Ve hiç ölmez ve vaadinden dönmez” buyurdu.
Böyle yöyledi.
Ve sordu ona:
“Şimdi söyle. Böyle bir ‘Sâhib’im varken Onu bırakıp da başkasına gitmekliğim kulluğa yakışır mı?”
Zengin, özür diledi.
Ve elini öpüp ayrıldı huzurdan…