Kur’ân-ı kerim, indiği gibi kalmıştır

Kur’ân-ı kerimin bir üstünlüğü de, bugüne kadar indiği gibi, değişmemiş olarak kalmasıdır. 

 

 

 

Sual: Kurân-ı kerimde, indirilidiğinden itibaren, herhangi bir değişme olmuş mudur?

 

Cevap: Kur’ân-ı kerimin, hadis-i şeriflerden ve başka ilahi kitaplardan bir ayrılığı ve üstünlüğü de, bugüne kadar indiği gibi, değişmemiş olarak kalmasıdır. Harfleri ve noktaları bile değişmemiştir demek yetişmiyor. Çünkü Kur’ân-ı kerimdeki kelimelerin çeşitli okunuşundan başka, bu kelimelerin uzun, kısa, açık, kapalı, kalın, ince gibi okunmaları da, Resulullah efendimizin bildirdiği ve okuduğu gibi kalmıştır.

 

İlm-i kırâet denilen ve pekçok kitabı olan büyük bir ilme ve İslam âlimlerinin bu yoldaki çalışmalarına, hizmetlerine bakıp da şaşmamak elde değildir. Kur’ândan olup da çıkarılmış veyahut Kur’ândan olmayıp da sonradan katılmış tek bir kelime yoktur. Çünkü, İslam âlimleri, Kur’ân-ı kerime dokunulmaması, ufak bir şüphenin bile ona yaklaşamaması için, çok sağlam bir esas koymuşlardır. Yani, Kur’ân-ı kerimin her asırda söz birliği ile gelmesi şarttır. Eshab-ı kiramdan bugüne kadar, her asırda, yalan üzerinde söz birliği yapacakları düşünülemeyen yüz binlerce hafız vasıtası ile bizlere gelmiştir. Sanki bir an durmayan coşkun bir nehir gibi ebediyete doğru akıp gitmektedir.

 

Bugün İslam düşmanlarının yeryüzünü kapladığı bir zamanda bile, elhamdülillah, dünyanın her tarafında, Allah kitabının her kelimesi, her noktası birbirine benzemektedir. Kur’ân-ı kerimin ne kadar çok sağlam olduğu şundan da anlaşılır ki, Eshab-ı kiramın büyüklerinden bazıları bildirdiği hâlde, tevatür yani söz birliği hâlini almayan okuma şekilleri, ne kadar kuvvetli olsa bile, Kur’ândan olmak için kâfî görülmemiştir. Mesela, yemin keffaretini bildiren (üç gün oruç) âyet-i kerimesini, Abdullah ibni Mesud hazretleri, (üç gün arka arkaya oruç) olarak bildirmiş ve bunu fıkıh âlimleri vesika bilerek, keffaret orucunun üç gün,  mütetâbi’ât olarak, yani art arda tutulması lazım olmuştur. Fakat Abdullah ibni Mesud hazretleri, Eshâb-ı kiramın büyüklerinden, çok güvenilir ve çok sağlam bir zat olmakla beraber, sözünde yalnız kaldığı için, Mütetâbi’ât kelimesi Kur’ân-ı kerime girememiştir. İhtiyat olunarak bu kelimenin manası alınmış ve yine ihtiyat olunarak Kur’ân-ı kerime sokulmamıştır. Bunlara Kırâet-i şâzze denir.


Kategori içindeki yazılar: Osman Ünlü