Bir mü’min cenab-ı Peygambere ‘aleyhissalatü vesselam’ gelmiş. Ya Resûlallah, bana öyle bir şey öğret ki, bundan dolayı Rabbim beni sevsin; ama O’nun kulları da sevsin. Yani hem Allah beni sevsin istiyorum, hem de O’nun kulları da sevsin istiyorum. Bana bir yol göster, demiş. Hazret-i Peygamber de ‘aleyhissalatü vesselam’ buyurmuş ki; Eğer dünyayı sevmezsen, seni Allah sever. Çünki Allahü teala yarattığı günden beri bu dünyayı sevmedi. Burada bir müddet kalacaksınız, sonra da asıl vatanınıza geleceksiniz. Onun için, bu dünya varlıklarınızla fazla iftihar etmeyin, fazla güvenmeyin. Zaten sizin değil. Yani bir otele gitsen, çıkarken herhalde otel eşyalarını veyahut da otelin tapusunu alacak değilsin. O halde, Allahü teala dünyayı âhiret için kullananları sevecektir. Allahü teala dünyayı servet ve şöhret için kullananları sevmeyecektir. Peki ya Resûlallah, kullar beni nasıl sevsin, demiş. Sakın onların elindekine bakma. Onlardan bir şey isteme. Çünki daima istemek, itibar giderir. Kimden ne istersen iste, veren insan buna karşı bir düşünceye sahip olur. Vazgeç şu insanlardan, git Allah’tan iste, buyurmuş. Dolayısıyla, Allah’tan isteyen aziz, insandan isteyen zelil olur. Sen eğer Allahü tealanın sevgisini istiyorsan, dünyayı sevme. Allahü tealanın kullarının sevgisini istiyorsan, onların varlıklarına göz kırpma, buyurmuş.
Âb-ı Hayat – 4079