Âb-ı Hayat – 4014


Çok şanslıyız, çok bahtiyar insanlarız. Büyüklerimiz, Allahü teala onlardan razı olsun, bizi öyle bir yola yerleştirdiler ki, bu yolun sonu Cennettir. İnşallah bu yoldan kaymazsak, yan yollara sapmazsak, nefsimize uymazsak, şeytana tâbi olmazsak, yolda kusur yok. Yol tamam. Çünki bu yoldan binlerce, yüzbinlerce insan, maksadına ulaşmıştır. Kendileri ulaştıkları gibi de, dönüp Allahü tealanın kullarına bu yolu anlatmışlardır. Bu yol, Ehl-i sünnet vel cemaat yoludur. Hazret-i Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ haber verdi. Ümmetim, benden sonra ayrılacaklar, yetmişüç fırkaya bölünecekler. Bunlardan yetmişikisi, maalesef yan yollara sapacak, Cehenneme uğrayacaktır. Mübarek, ümmetim buyurduğu için, sonra yine onlar da inşallah kurtulacaklardır. Bu yan yolun verdiği sıkıntıdan dolayı, otoban zor bulunacaktır. Herhangi bir sual soracağımız kişi, herhangi bir sözüne inanacağımız yayın, eğer bizi yan yola saptırırsa, ömrümüzün yarısı o ana yolu buluncaya kadar geçecektir. Mektûbât’ta bir misal var. Birisi Mekke-i mükerremeye gidecek, buradan Mekke-i mükerremeye nasıl gidilir diye birine sormuş. Bu yoldan git, hiçbir yere sapma, demiş. Adam o yoldan gide gide, ömrünün sonuna doğru Horasana varmış. Oradakilere Kâbe nerede, demiş. Hangi Kâbe, demişler. Kâbe-i muazzama. Burası Mekke-i mükerreme değil ki. Burası Horasan. Sen yanlış yoldan gelmişsin, demişler. Adam ne yapsın? Oradan gitse ömrü yetmez. Velhasıl, bir yanlış istikamet, bir yanlış yol levhası ile, adamın ömrü boşa gitmiş.



Âb-ı Hayat – 4014

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr