Âb-ı Hayat – 3967


Hindistan’da binlerce peygamber gelmiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri ‘kuddise sirruh’ buyuruyor ki; Her yeri ben gösterebilirim. Çünki kabirlerinde nûr duruyor. Ama ümmetleri yok. Bir veya en fazla iki ümmeti olan peygamber çok azdır, buyuruyor. Çünki dünyada en zor en zor, en zor iş, birine doğruyu söylemektir. Bunlar içinde en çok sevdiği, cenab-ı Peygamberdir ‘aleyhissalatü vesselam’. Şimdi bir insan Peygamberimizi ‘aleyhissalatü vesselam’ sevmiyorsa, Ona salevat-ı şerife okumuyorsa, Onun sevdiklerini sevmiyor, sevmediklerini seviyorsa, bu nasıl Peygamber sevgisi olur? Allahü teala bunu nasıl sevsin? Mesela Peygamberimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Ebû Bekri çok seviyorum. Ömeri çok seviyorum. Benden sonra siz bunlara tâbi olun. Eshab-ı kiramın hepsi benim talebelerimdir, hepsini çok seviyorum. Onlar gökteki yıldızlar gibidir, hangi birine uyarsanız, kurtulursunuz. Kalkar da birisi, Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddıka veya Hazret-i Ömer’e kâfir derse, küfür ederse, bu adam nasıl sevilir? Kabrimi ziyaret edene, şefaatim vacip oldu, buyuruyor. Kabre ziyarete gidiyorsun, şirktir diyor. Olacak şey değil! Ya biz de onlardan biri olsaydık? O halde, dünyanın en bahtiyar, en şanslı insanlarıyız ki, Allahü teala bizi öyle yaratmadı; yaratabilirdi. Onlar da Allahın kulu. Onun için, dinimizin aslı, şekil değildir. Şeklen onlar senden çok daha farklılar, şeklen onlar senden daha dine düşkünler. Ama şeklen! Halbuki hadis-i şerif var. Peygamber efendimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyorlar ki; Allah ‘celle celalühü’ sizin şeklinize, işinize, giyiminize, kuşamınıza, amelinize değil, kalbinize ve niyetinize bakar. Kalpte nasıl iman var, nasıl bir sevgi, kime dostluk, kime düşmanlık var? İşte müslümanın yolu ve çaresi, kim kurtulduysa, onlarla beraber olmaktır. Allahü teala insanı kendi nefsinin felaketinden ve kendisiyle olanlardan muhafaza eylesin.





Âb-ı Hayat – 3967

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr