Haleb’de yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Osman bin Abdürrahmân bin Osman bin Abdürrezzâk bin İbrâhim el-Ömerî el-Halebî olup, nesebi, evliyânın büyüklerinden Şeyh Akîl el-Menbeccî’ye ulaşır. Buna nisbetle Akîlî diye tanınmıştır. 1135 (m. 1722) senesinde doğdu. 1193 (m. 1779) senesi Muharrem ayının onikisinde Pazar günü vefât etti.
Küçük yaşında ders okumaya başlayan Akîlî, daha oniki yaşındayken Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Kırâat ilimlerini öğrendi. Çeşitli ilimlere dâir meşhûr ve kıymetli eserleri de ezberledi. Bunları, Muhammed Hamevî ve Muhammed Akkâd’dan okudu. Bundan sonra ilimde ilerlemek arzusuyla, başka âlimlerden okudu. Şeyh Tâhâ-el-Cibrînî, Muhammed bin Tayyib el-Magribî, Abdülkerîm eş-Şerâbâtî, Abdülkâdir ed-Deyrî ve Seyyid Ali Attâr gibi âlimlerden ilim öğrendi.
1176 (m. 1762) senesinde hacca giden Akîlî, Haremeyn’de (Mekke ve Medine’de) bulunan âlimlerin çoğu ile görüştü. Muhammed bin Abdülkerîm el-Medenî’den hadîs ilmini okudu. Tasavvuf yolunda da ondan feyz ve icâzet aldı. Daha sonra; Muhammed bin Süleymân eş-Şâfiî el-Medenî, Muhamed bin Abdullah el-Magribî, Ebü’l-Hasen es-Sindî, Yahyâ el-Habbâb el-Mekkî, Atâullah el-Ezherî ve daha başka âlimlerden ilim öğrendi. Sonra Dımeşk’a geldi. Orada, Ali Dağıstânî ve elli kadar âlimden ders aldıktan sonra memleketi olan Haleb’e döndü.
Kendilerine talebelik ettiği zâtların ilim ve edeblerinden pekçok istifâde eden Akilî; tefsîr, hadîs, usûl, fıkıh, me’anî, beyân, sarf ve nahiv gibi ilimlerde çok ileride olup, evliyâlık yolunda da üstün dereceler sâhibi idi. Haleb’de, mütehassıs olduğu ilimlere âit, önceki âlimler tarafından yazılmış, meşhûr, kıymetli ve mühim eserleri okuturdu. İlim âşığı birçok kimse, ondan istifâde edip ilim öğrendi.
Osman el-Akîlî, senelerini vererek ve geceli-gündüzlü gayret ederek öğrendiği faydalı ilimler ile amel eden, sâlih, âbid bir zât idi. Ahlâkı, yaşayışı pek güzel idi. Her sene bir defa talabelerinden bir kısmı ile i’tikâfa girer, bu i’tikâf kırk gün devam ederdi. Tasavvuf ehli arasında “Halvet” diye bilinen bu i’tikâf hâlinde, ihtiyâç hârincinde dışarı çıkılmaz, dışarıyla alâka olmazdı. Bu i’tikâf müddetinde, çok namaz kılmakla, oruç tutmakla, Allahü teâlâyı çok zikretmekle ve bunlar gibi şeyleri yapmakla meşgûl olurlardı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Silk-üd-dürer cild-3, sh. 150
OSMAN EL-AKÎLÎ