Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, İbrâhim bin Abdülkâdir bin Ahmed Reyyâhî olup, künyesi Ebû İshâk’dır. 1180 (m. 1766) senesinde Tunus’un Tesfûr denilen bölgesinde doğdu. 1266 (m. 1850) senesinde Tunus’ta vefât etti.
Reyyâhî’nin dedesi İbrâhim Efendi, Libya’dan Tunus’un Asûse denilen yerine göç ederek yerleşti. Burada, çocuklarının ilim öğrenmesi ve terbiyesi ile meşgûl oldu. Reyyâhî, doğduğu yerde Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Hicri onikinci asrın sonlarında ilim öğrenmek için Tunus’a gitti. Önce Âşûrâ, daha sonra Bîr-il-Hicâr Medresesi’nde kaldı. Zeytûne Üniversitesi’nde, Sâlih Kevvâş ve Hasen Şerîf gibi asrın önde gelen âlimlerinden ilim öğrendi. Usûl-i fıkıh ilmini İsmâil Temîmî’den, beyân ve mantık ilmini Ömer el-Mahcûb ve kardeşi Muhammed Mahcûb’dan öğrendi. Nahiv ilminden bahseden İbn-i Hişâm’ın “Mugnî” kitabını Hamza Cebbâs’dan okudu. Hocalarından birisi de Tâhir bin Mes’ûd’dur. Tâhir bin Mes’ûd, onu derste çok faydalı olmasından dolayı, diğer talebelerinden önde tutardı. Hattâ hocası, o derste bulunmadığı zaman ders yapmıyordu. Bu husûsta talebe arkadaşlarından birisi şöyle demektedir: “Reyyâhî’nin bizden faydalandığından çok, biz ondan faydalandık.”
Reyyâhî, asrının diğer büyük âlimlerinden ders aldı ve onların sohbetlerinde bulundu. Âlimlerin çoğu kendisine icâzet verdiler. Tasavvuf bilgilerini, Şâziliyye yolunun büyüklerinden Şeyh Beşîr bin Abdurrahmân Venîsî ez-Zevâvî’den öğrendi. Zevâvi o zaman Tunus’ta ikâmet ediyordu. Reyyâhî, uzun süre Zeyâvî’nin yanından ayrılmadı. Onun en değerli talebelerinden oldu. 1216 (m. 1801) senesinde Şeyh Ali Ticânî’den Ticâniyye yolunun edebini öğrendi. Sonra bu yolu insanlara yaymaya çalıştı. Havânît-i Âşûrâ denilen yerin yakınında, meşhûr dergâhını yaptırdı.
Reyyâhî, ilim tahsilini tamamla diktan sonra, Zeytûne üniversitesi’nde müderris oldu. Dersleri çok kalabalık olurdu. O önce dersi anlatır, konuyu ezberden yazdırırdı. Sonra ders ile alâkalı kendi ilâvelerini yapardı. Daha sonra da, okuttuğu eserin yazarının sözlerini tatlı bir şekilde îzâh ederdi. Ondan sonra gelen müderrisler, onun bu ders verme usûlünü ta’kip etmişlerdir. Hocası Muhammed Fâsî vefât edince, onun yerine Beydâvî tefsîri ve Sahîh-i Buhârî derslerini verdi. Onun yanında çok büyük âlimler yetişti. Bunlardan ba’zıları şunlardır: Oğulları Tayyib ve Ali, Muhammed bin Mülûke, Muhammed Nefir, Muhammed el-Bennâ, Muhammed Bahri bin Abdüssettâr, Tâhir bin Aşûr, Tayyib bin Muhammed, Tâhir bin Muhammed.
Reyyâhî, 1252 (m. 1836) senesinde ikinci defa Emîr Mustafa Bayın yerine hacca gitti. 1253 (m. 1837) senesinde Emîr Mustafa Bay’ın vefâtından üç gün sonra hacdan döndü. Reyyâhî, bu hac yolculuğu sırasında da; İskenderiyye, Kâhire ve Harem-i şerîf âlimleri ile görüştü. Bu âlimlerden birisi de, Medîne-i münevverenin büyük hadîs âlimi ve Mescid-i Nebevî’de müderrislik yapan Muhammed Âbid Sindî’dir. Reyyâhî, Kâhire’de Muhammed Emîr, Sagîr’den de icâzet aldı. Onun hadîs ilmine dâir verdiği derslerinde bulundu. Kendisi ise, Kâhire’de İbrâhim bin Hasen Sâkâ’ya icâzet verdi.
Reyyâhî, 1254 (m. 1838) senesinde Müşîr-i evvel Ahmed Paşa’nın teklifi üzerine, yazıcı Mahmûd Hunays ile beraber İstanbul’a devlet ile alâkalı bir iş için gitti. İstanbul’da Şeyhülislâm Ârif Hikmet Efendi ile görüştü. Şeyhülislâm ona çok ikram ve iltifâtta bulundu. Reyyâhî, Tunus’a 1254 (m. 1838) senesi Receb ayının ortalarında döndü.
İbrâhim Reyyâhî, 1256 (m. 1840) senesi Şa’bân ayında Sâhib-üt-tâbi’ Câmii’nde Beydâvî tefsîrini bitirdi. Tefsîrin hatim meclisinde Mustafa Paşa da bulundu. Onunla beraber diğer devlet erkânı da geldi. Mustafa Paşa, bir talebe gibi, Reyyâhî’nin hizâsına oturdu. Reyyâhî, Sâhib-üt-tâbi’ Câmii’nde, inşâsından sonra ilk ders veren müderrisdir. Burada Buhârî üzerine yazılan Kastalânî şerhini ve fıkıh ilmine dâir olan Muhtasar-ı Halîl’i okuttu. Ayrıca nahiv dersleri verdi.
Hüseyn Paşa, Reyyâhi’yi, müftîlerden teşkil edilen şûranın başkanı yaptı. Bütün müftîler toplandıktan sonra, Hüseyn Paşa ona; “Allâme İsmâil Temîmî’nin vefâtından sonra artık dînen bu iş sana düşüyor” dedi. Reyyâhî de onun bu teklifini kabûl etti. Hattâ bir ara Reyyâhî, Hüseyn Paşa’nın yanına gidince, Hüseyn Paşa onu yanına oturtup;
“Bizden önce Hamûde Paşa kadılık için seni seçti. Fakat sen kabûl etmedin. Umarım bu sefer fetvâ işini kabûl edersin” dedi. O zaman Reyyâhî; “En güzeli beni müderrislikte bırakmanızdı. Çünkü müderris olarak müslümanlara daha fâideli olurum. Bu işi kadılık işinde mahir olan birisine verseydiniz daha iyi olurdu” dedi. Fakat ısrar üzerine bu vazîfeyi kabûl etmek zorunda kaldı. Daha önceden de 1255 (m. 1839) senesi Ramazân-ı şerîf ayında, Müşîr-i evvel Ahmed Paşa tarafından şûra (danışma meclisi) başkanlığı, Zeytûne Medresesi müderrisliği ve Zeytûne Câmii İmâm ve hatipliği verilmişti.
Reyyâhî, makam ve mevki sahiplerinin karşısında asla eğilmezdi. Hattâ onların yaptığı haksızlık ve zulm olursa, derhal onları îkâz eder, yaptıklarının hatâ olduğunu söylemekten çekinmezdi.
Reyyâhî, güzel ahlâk sahibi bir zât idi. Herkes tarafından, sâlih ve velî bir zât olarak bilinirdi.
Reyyâhî’nin yazmış olduğu eserlerden ba’zıları şunlardır: 1- Risâletün fir-Reddi alâ Muhammed bin Abdülvehhâb en-Necdî, 2- Risâletün fir-Reddi alâ münkîr-it-tarîkat-it-Ticânıyye, 3-Ecvibetü mesâil, 4- Hâşiyetün alâ şerh-il-fakîhi alel-katr, 5- Hutab-ül-cumu’a, 6- Dîvân-ı şi’r, 7- Mevlid: Müşir-i evvel Ahmed Paşa’nın teklifi üzerine, Şeyh Mustafa Bekrî’nin eserinden kısaltmıştır. 8- Manzûmetün fis-salevât-il-leti tefsidü alel İmâm dûnel-me’mûn, 9-Nazm-ül-Âcrûmiyye.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Terâcim-ül-müellifîn cild-2, sh. 387
2) El-A’lâm cild-1, sh. 48
3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-1, sh. 19
4) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 501, 580. cild-2, sh. 235, 437, 542
5) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 42
REYYÂHÎ