Nâzilli’de yetişen büyük velîlerden. İsmi, Ali Galip bin Şeyh Muhammed Zühdî’dir. 1146 (m. 1733) senesinde Nâzilli’de doğdu. 1266 (m. 1849) senesinde Nâzilli’de vefât etti. Nâzilli Büyük Kabristanı’nın ortasına defnedildi.
Ali Galip Efendi, ilmi ve edebi, evliyânın büyüklerinden olan babasından öğrendi. Kırkdört sene müftîlik hizmetinde bulunan Ali Galip Efendi, rü’yâsında Peygamber efendimizi çok sık görürdü. Vereceği fetvâları rü’yâsında devamlı Peygamber efendimize ( aleyhisselâm ) arzeder, Resûl-i ekremden müsâade alınca o fetvâyı verirdi.
Şöyle anlatılır: Ali Galip Efendi, birgün Nâzilli’de iken oğlu Tevfîk Efendi’ye; “Eşyamızı hazırlayın, Hicaz’a gideceğiz” diye emir verir.
Bunun üzerine eşyası hazırlanır. Memleketin âdeti üzerine Ali Vasfi Efendi’nin Hicaz’a gideceği halka duyurulur. Diğer hacıların yaptığı gibi, şehrin dışında bir yerde şehir halkına ziyâfet verilir. Herkesle veda eder. Bu sırada Ali Galip Efendi oğluna; “Eşyamızı al Hicaz’a gitmeyeceğiz. Kasabaya geri döneceğiz” der. Bunun üzerine oğlu; “Aman babacığım nasıl olur? Bu durumu halka nasıl anlatırız, ne deriz? Vazgeçmezsek çok iyi olacak” deyince, Ali Galip Efendi; “Oğlum, halkın ne diyeceğine kulak asma. Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) yüksek emirleri böyledir” buyurup kasabaya döndü.
Galip Bey adında, Ali Galip Vasfi Efendi’yi seven bir zât şöyle anlatır: “Ali Galip Vasfî Efendi’nin talebelerinden Mehmed Dede isminde bir zât, Hicaz’a gitti. Medîne-i münevvereye gelince, Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) kabr-i şerîfini ziyâret ederken, bir zât, Mehmed Dede’nin Nâzilli’den geldiğini haber alınca, Ali Galip Vasfî’ye verilmek üzere bir mektûp verir. Mehmed Dede; “Benim efendim Nâzilli’den dışarıya çıkmış bir kimse değildir. Siz onunla nerede görüştünüz?” diye sorar. O zât şöyle cevap verir: “Ali Galip Efendi haftada iki kere Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) kabr-i şerîfini ziyâret eder. Oradan tanışıyoruz.” Mehmed Dede hacdan dönünce, Ali Galip Efendi’ye mektûbu verir. Ali Galip Efendi gülümseyerek, Mehmed Dede’ye, bu işi sır olarak saklamasını söyler. Mehmed Dede ancak Ali Galip Vasfî Efendi’nin vefâtından sonra bunu başkalarına anlattı.
Gâlip Efendi vefât ettikten sonra, birgün başka kasabadan bir zât Nâzilli’ye gelirken kabristanlığa uğradı. Galip Vasfî Efendi’yi kabrinin ortasında oturmuş vaziyette buldu. Yanına giderek elini öpüp kasabaya gitti. Bu durumu oradakilere anlattı. Hâlbuki o şahıs, Ali Galip Efendi’nin vefât ettiğini bilmiyordu. Onun bu haberi üzerine herkes hayrette kaldı. Ali Galip Vasfî Efendi’nin bu şekilde çok kerâmetleri vardır.
Ali Vasfî Efendi’nin, Arabî, Fârisî ve Türkçe şiirleri ile bir dîvânı vardır. Külliyâtını Şeyh Muhammed Emîn Efendi toplayıp yazmıştır. Vasfi Efendi’nin bir beyti:
Feylesofun kendisi nâ-kâbil-i ıslâh iken,
Kalkar ıslâh etmeğe zu’munca hâl-i âlemi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Sefînet-ül-evliyâ cild-4, sh. 262
ALİ GÂLİP VASFÎ EFENDİ