EBÛ İMRÂN (Mûsâ)

İslam âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. Abdülvehhab-ı Şa’ranî hazretlerinin beşinci batından dedesidir. Mısır’da Sa’îd-i Mısır olarak bilinen bölgenin aşağı kısmında ve Nil nehrinin batı sahilinde bulunan Behensa beldesindendir. Doğum tarihi tesbit edilemiyen Ebû İmran ( radıyallahü anh ), 707 (m. 1307) senesinde vefât etti. Benî Zugla diye tanınmış olan kabileye mensûp, Tilmsan Sultânı Ebû Abdullah ez-Zuglâ’nın evlâdındandır. Ebû İmrân, sultan olan babasının yanında yetişip büyüyünce, Allah yolunda bulunmayı, kendisini tasavvufa vermeyi saltanata tercih etti: Babası ilk zamanlarda onun bu hâlini garip karşıladı ise de, daha sonra işinde kendisini serbest bıraktı. Ebû İmrân Mûsâ, talebe olmak üzerek Şeyh-ül-Magrib olarak tanınan Ebû Midyen et-Tilmsânî hazretlerinin huzûruna vardı. Ebû Midyen ( radıyallahü anh ) buna; “Kime mensûbsun?” diye sordu. O da; “Sultan Ebû Abdullah’a” dedi. “Nesebin (soyun) kime kadar ulaşır?” diye sorunca, “Muhammed bin Hânefiyye bin Ali bin Ebî Tâlib’e (radıyallahü anhümâ)” dedi. Ebû Midyen, “Fakirlerin (tasavvuf yolunda bulunanların) yolu ile saltanat ve neseb (soy) asâleti bir arada bulunmaz” dedi. O da; “Ey efendim! siz şâhid olun ki, şu andan i’tibâren sizden başkasına bağlı bulunmayı terkettim. Başka şeylerin hepsinden ayrıldım. Soyumla anılmayı değil, sizinle anılmayı şeref kabûl ettim” dedi. Bunun üzerine Ebû Midyen hazretleri bunu talebeliğe kabûl etti. Gayret ve isti’dâdının fazlalığı sebebiyle, kısa zamanda ilimde ve ma’nevî hâllerde yükselerek, o büyük zâtın talebelerinin önde gelenlerinden oldu. Birçok kerâmeti görüldü. Vahşi hayvanlar ile konuştuğu herkes tarafından bilinirdi. Arslanlar bile bu zâtın Allaha bağlılığından hâsıl olan heybetinden korkup çekinirlerdi. Halktan, bizzat bunları görenler az değildi.

Ebû Midyen et-Tilmsânî hazretlerinin huzûrunda, yetişerek, üstün derecelere, yüksek makamlara kavuşan Ebû İmrân, kendisi gibi yetişen ba’zı arkadaşları ile birlikte, hocaları Ebû Midyen tarafından, insanları irşâd etmek, onlara saadet yolunu göstermek üzere, Mısır’da değişik beldelere gönderildi Yola çıkacakları zaman, Ebû Midyen hazretleri; Ebû İmrân’a; “Mısır’a ulaştığında, Sa’îd bölgesinde bulunan Hûr nahiyesine git! Senin kabrin orada olacaktır” buyurdu. O da; “Başüstüne efendim” diyerek, bildirilen yere vardı. Hocasından öğrendiği yüksek din bilgilerini, talebelerine, ilim âşıklarına anlatmaya, öğretmeye başladı. Birçok talebe yetiştirdi. Çok kerâmeti görüldü. Bir talebesine nidâ ettiği, seslendiği zaman, o talebe bir senelik mesafede de olsa, Allahü teâlânın izni ile hocasının sesini duyar ve cevap verirdi. Yine talebelerinden birisi bir sıkıntıya düşse ve ondan yardım istese, ona seslense, Allahü teâlânın izni ile o talebesinin hâlini anlar, sesini duyar, bir senelik mesafede de bulunsa, Allahü teâlânın izni ile derhâl o talebesinin imdâdına yetişirdi Ona yardım edip, sıkıntıdan kurtarırdı. Ebû İmrân Mûsâ hazretleri burada, aşk ve şevk ile uzun yıllar hizmet etti. Birçok kimse ondari ilim öğrenip, istifâde ettiler. Hocası Ebû Midyen’in işâret ettiği gibi o beldede vefât etti. Kabri oradadır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-ül-kübrâ cild-2, sh. 20

 


EBÛ İMRÂN (Mûsâ)

Kategori içindeki yazılar: HİCRÎ 08.ASIR ÂLİMLERİ