Buhârâ’nın Hanefî mezhebi fıkıh ve kelâm âlimlerinden. İsmi, Ahmed bin Mahmûd bin Ebî Bekr’dir, “El-İmâmî” ve “Nûreddîn” lakablarıyla meşhûrdur. Sabun imâl edip satmak anlamına gelen “Sâbûnî” denmesinin sebebi bilinmemektedir. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Buhârâ’da yaşadığı için “El-Buhârî” de denilmektedir. Buhârâ’da hürmet gören, i’tibârlı ve zengin bir aileye mensûp idi. Doğum târihi kesin olarak bilinmemekle beraber, vefâtı, 580 (m. 1184) senesi Safer ayının onaltısı olan Çarşamba gününe rastlamaktadır. Buhârâ’nın Kudât-üs-seb’a kabristanında medfûndur.
Nûreddîn es-Sâbûnî, kelâm ilminde söz sahibi bir âlimdir. Kelâm ilmindeki anlaşılması zor ba’zı mes’eleleri, kolay anlaşılır bir lisân ile ifâde etti. Hazırlamış olduğu “Kifâye” isimli kitabının muhtasarı (kısaltılmış hâli) olan “El-Bidâye” kitabı, Ehl-i sünnet i’tikâdını, İmâm-ı Muhammed Mâtürîdî hazretlerinin bildirdiği gibi izah etmektedir. Allahü teâlânın sıfatlarını anlatırken buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet i’tikâdına göre: Her varlığın yaratanı, sahibi, hâkimi Allahü teâlâdır. O’nun hâkimi, âmiri, üstünü yoktur. Her üstünlük, her kemâl sıfat O’nundur. O’nda hiçbir kusur, hiçbir noksan sıfat yoktur. Dilediğini yapabilir. Yaptıkları, kendine veya başkasına faydalı olmak için değildir. Bir karşılık için yapmaz. Bununla beraber, her işinde, hikmetler, fâideler, lütuflar, ihsânlar vardır. Allahü teâlânın sıfât-ı zâtıyyesi ve sübûtiyyesi ezelîdir, ebedîdir. Ya’nî sonsuz olarak vardırlar. Mukaddesdirler. Mahlûkların sıfatları gibi değildirler. Akıl ile, zan ile ve dünyâdakilere benzetilerek anlaşılamazlar. Allahü teâlâyı insan anlıyamaz, anlamağa kalkışmak da caiz değildir. Allahü teâlânın sekiz sıfât-ı sübûtiyyesi, zâtının aynı da değildir, gayrı da değildir. Ya’nî sıfatları, kendisi değildir. Kendisinden başka da değildir. Allahü teâlâ, “Hay” diri, “Alîm” bilici, “Kadir” gücü yetici, “Mürîd” dileyici, “Semî” işitici, “Basîr” görücü, “Mütekellim” söyleyici, “Hâlik” yaratıcı olması gibi sonsuz kemâl sıfatlarına sahiptir. (Allahü teâlânın sıfât-ı zâtıyyeleri: Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefet-ü lil-havâdis ve Kıyâmü bi-nefsihî’dir. Sıfât-ı sübûtiyyeleri: Hayat, ilim, Sem’, Basar, irâde, Kudret, Kelâm ve Tekvîn’dir.)
Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) mübârek halîfelerini ve onların üstünlüklerini anlatırken buyuruyor ki:
Peygamber efendimizi ( aleyhisselâm ) görmekle şereflenen ve Eshâb-ı Kirâmın (r.anhüm) en üstünleri olan halîfelerin birincisi, Hazreti Ebû Bekr’dir. Halifeliğin bütün şartlarını kendinde toplamıştı ve peygamberlerden “aleyhimüsselâm” sonra en üstün insan idi. Bunda bütün Eshâb-ı Kirâm sözbirliği etmişlerdir. Bu iltifât kesin bir delîl teşkil eder. Çünkü Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ), “Benim ümmetim dalâlet üzere ittifâk etmez” buyurdu. Hazreti Ebû Bekr’in hizmet ile geçen halifeliği sırasında, Eshâb-ı Kirâmın (r.anhüm) akıllarına hayret veren nice hâdiseler meydana geldi ve onun isâbetli kararları sayesinde müslümanlar arasındaki ihtilâflar ortadan kalktı. Hazreti Ebû Bekr, vefâtından önce Hazreti Ömer’in yerine halîfe seçilmesini istedi. Hazreti Ebû Bekr, son günlerinde Hazreti Osman’ı çağırttı ve Hazreti Ömer’in kendisinden sonra yerine halîfe olmasını bildiren mektûbu yazdırdı. Mektûbun yazılması bitince altını mühürledi. Medine’de oturan Eshâb-ı Kirâmı toplatarak mektûbu okuttu. Mektûpta bildirilen Hazreti Ömer’e, kendisinden sonra bî’at etmelerini emretti. Hazreti Ali dâhil olmak üzere, bütün Eshâb bî’at ettiler. Hazreti Ömer’in halifeliğinde ittifâk ettiler. Hazreti Ömer de, Hazreti Ebû Bekr’in yolunda yürüdü. (O zamanın iki büyük devleti olan Bizans ve Sâ’sânî İmparatorluklarının hâkimiyeti altında bulunan Suriye, Filistin, Mısır, Irak, İran’ı İslâm devletinin sınırları içine aldı. Zamanında 1036 büyük şehir zabtedildi. Dört bin kilise harâb oldu. Kuzey Afrika’dan Türkistan’a, Azerbeycan’dan Yemen’e kadar uzanan ve iki milyon kilometrekareden büyük olan İslâm devletini, kurduğu mükemmel müesseselerle gayet muntazam bir şekilde idâre etti. Yemen Necran’ındaki yahudileri, Irak Necran’ına yerleştirdi ve onlara eman verdi. Devleti, idâri bölgelere ayırdı. Bu bölgelerin başlarına vâliler ta’yin etti. Görevlilerin seçiminde ve kontrolunda son derece titiz davranırdı. Da’vâlara bakması için mahkemeler, adlî teşkilâtlar, suç ve zabıta işlerine bakan, satıcıları kontrol eden, halkın birbiriyle olan günlük münâsebetlerini düzenleyen teşkilâtlar kurdu. İlk defa para bastırdı. İslâmın adâletini bütün dünyâya tanıtan Hazreti Ömer, ilmin yayılmasına ve insanların eğitilmesine büyük önem verir ve fethedilen yerlerde İslâmiyetin yayılması, yeni kitlelere anlatılması için çok gayret sarfederdi.) Hazreti Ömer nihâyet Allahü teâlânın izniyle küfür ile fesadı kökünden kazıdı. On yıl kadar halifelik yaptıktan sonra şehîd edildi. Vefâtından önce halife olması için istişâre neticesinde, altı Eshâbın isimlerini söyledi Bu altı ismin başında olan Hazreti Osman, bütün Eshâb-ı Kirâmın (r.anhüm) oy birliğiyle halife seçildi. Herkes ona bî’at etti. (Peygamber efendimizin dâmâdı olmakla şereflenen, sağlığında Cennetle müjdelenen, kıyâmette hesap dahi sorulmayacak olan Hazreti Osman, İslâmiyete pek büyük hizmetler yaptı. Halifeliği zamanında; Horasan, Hindistan, Mâverâünnehr, Kafkasya, Kıbrıs Adası ve Kuzey Afrika’nın birçok yerleri İslâm topraklarına katıldı. Yine onun halifeliği sırasında Şam’da vâlilik yapan Hazreti Mu’âviye komutasındaki ordu, Kıbrıs Adasını alarak Akdeniz’de önemli bir mevki elde etti. Hazreti Osman herkese lâyık olduğu vazîfeyi verdi. Onun ta’yin ettiği vâlileri, emirleri, onu sevmekte ve severek emirlerini yapmakta, askerlikte ve memleketleri feth etmekte, çalışkanlıkta en seçme kimselerdi. Onun zamanında İslâm devleti, batıda İspanya’ya, doğuda Kabil ve Belh’e kadar genişletildi, İslâm orduları, denizde ve karada büyük zaferlere ulaştı. Hazreti Osman, Hazreti Ebû Bekr’in bir araya toplattığı Kur’ân-ı kerîm nüshasından, altı nüsha daha yazdırıp, büyük İslâm merkezlerine gönderdi. Onun kadar haya sahibi kimse görülmedi.) Bu kadar meziyetleri ile Eshâbın en üstünlerinden olan Hazreti Osman’a, münâfıklar ve yahudîler pekçok iftiralar ettiler. Nihâyet onu da Kur’ân-ı kerîm okurken şehîd ettiler.
Bundan sonra Muhacirin ve Ensârın ileri gelenleri toplandılar. Hazreti Ali’yi halîfe seçtiler ve ona bî’at ettiler. Hazreti Ali’ye muhalefet eden ba’zı Eshâb, kendi ictihâdlarına göre hareket ettiler. (Hazreti Ali, halifeliği devrinde zuhur eden fitneci ve fesatçılarla mücâdelede bulunduğundan, beş sene süren hilâfet zamanında fetih için vakit bulamadı. Hükümet idâresinde Hazreti Ömer’in yolunu tutmuştur. Me’mûrlan teftiş eder, her işin emniyet ve istikâmet dâiresinde yapılmasını ister, halka karşı şefkat gösterirdi. Yoksulları Beyt-ül-mâl’dan geçindirirdi. Her tarafta birer askerî merkez vücûda getirdi. Beyt-ül-mâlı muhafaza yolunda gerekli teşkilâtı kurdu. Hazreti Ali’nin İslâmiyetin yayılmasındaki hizmeti çok büyüktür.) Allahü teâlânın arslanı lakabıyla meşhûr olan Hazreti Ali’yi de, Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) vefâtından otuz yıl sonra şehîd ettiler. Peygamber efendimiz buyurdular ki: “Hilâfet, benden sonra otuz yıldır.”
İşte Hazreti Ebû Bekr, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali’nin (r.anhüm) hilâfet müddetleri tam otuz yıl sürmüştür. Halîfelerin fazilet sıraları da hilâfet sıralarına göredir.
Eshâb-ı Kirâmın (r.anhüm) hiçbirine kötü söz söylememeli, bir ferdine dahî dil uzatmamalıdır. Onları çok sevip, her zaman hayırla yâd etmelidir. Her birinin, kendilerinden sonra gelen bütün âlimlerden daha üstün olduklarını kabûl etmeli, öyle i’tikâd etmelidir. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ); “Eshâbıma dil uzatmakda Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra onları kötü niyetlerinize hedef tutmayınız! Nefsinize uyup, kin bağlamayınız! Onları sevenler, beni sevdikleri için severler. Onları sevmiyenler, beni sevmedikleri için sevmezler. Onlara el ile, dil ile eziyet edenler, gücendirenler, Allahü teâlâya eziyet etmiş olurlar ki, bunun da muâhazesi, ibret cezası gecikmez, verilir” buyurdular. Çünkü Eshâb-ı Kirâm, Allahü teâlânın dînine canlarıyla, mallarıyla yardım ettiler. Onlar, Resûlullah efendimizi görmek, sohbetleriyle şereflenmek ve O’na hizmet etmek bahtiyarlığına kavuşmuşlardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 171
2) Keşf-üz-zünûn sh. 1499, 1500
3) Cevâhir-ül-mudıyye cild-1, sh. 124
4) Tabakât-üs-seniyye cild-2, sh. 102
5) Fevâid-ül-behiyye sh. 42
NÛREDDÎN ES-SÂBÛNÎ