Hendek Harbi ve Benî Kureyzâ

Yahûdilerin ihânetleri -4-

Mekkeli Müşrikler, Yahûdilerin teşvikiyle topladığı on bin kişilik bir ordu ile Medîne’nin batı ve kuzey tarafına gelip, ordugâhlarını kurdular. Bu ordugâh, hendeğin kazıldığı yerde idi. Peygamber efendimiz de, şanlı Eshâbı ile hazırlıklarını bitirmiş, müşrikleri karşılamak üzere ordugâhlarında bekliyorlardı. Bu sırada sevgili Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna hazret-i Ömer’in geldiği görüldü. “Yâ Resûlallah! İşittiğime göre, Kureyzâ Yahûdîleri aramızdaki antlaşmayı bozmuşlar ve bize karşı harbe hazırlanıyorlarmış!” dedi. Beklenilmeyen bu habere, Âlemlerin efendisi; “Hasbünallah ve nî’mel-vekîl” [Allahü teâlâ bize yeter. O ne güzel vekildir] diyerek mukabelede bulundular. Çok müteessir olmuşlardı…

Şimdi İslâm ordusu, iki ateş arasında kalmıştı. Kuzey ve batıda müşrik orduları, güney doğuda Yahûdîler bulunuyordu. Müslümanlar, on bin kişilik müşrik ordusu ve Yahûdîlerle, bir aya yakın geceli ve gündüzlü durup dinlenmeden çarpıştılar. Açlık, susuzluk, uykusuzluk ve şiddetli soğuklara aldırış etmeden canla başla mücâdeleye devam ettiler. Sonunda müşrikler mağlûb oldular ve fırtınalı bir gecede, geldikleri gibi perişan bir hâlde Medîne’yi terk ettiler…

Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz, Medîne-i münevvereye dönünce, hazret-i Aişe validemizin evine geldi. Silâhlarını ve zırhını çıkardı. Mübarek vücûdu tozlanmıştı. Yıkandı. O anda hazret-i Dıhye suretinde, üzerinde zırhı ve silâhları olduğu hâlde bir süvari geldi. Bu, Cebrail aleyhisselâmdı. Peygamber efendimiz yanına vardığında; “Ey Allahü teâlânın Resûlü! Cenâb-ı Hak, Kureyzâoğullarının üzerine hemen yürümeni sana emrediyor!”  diyerek emri tebliğ etti. Kâinatın sultânı, hazret-i Bilâl’i çağırtarak, Eshâb-ı kirâma duyurmak üzere; “Ey Eshâbım! Kalkınız, atlarınıza, develerinize bininiz! İtâat edenler, ikindi namazını Kureyzâoğullarının yurdunda kılsınlar!” emrini verdi.

Habîb-i ekrem efendimiz, hemen zırhını giyip kılıcını kuşandı. Miğferini mübarek başlarına geçirip, kalkanını sırtına, mızrağını eline aldı. Sonra atına bindi. Eshâbının arasına varıp, hazret-i Ali’ye İslâm sancağını vererek, öncü kuvvet olarak Kureyzâ Yahûdîlerinin kalesine gönderdiler. Her zaman olduğu gibi, Abdullah ibni Ümmi Mektûm’u Medine’de vekîl bıraktılar. Hazret-i Ali, İslâm sancağını Kureyzâ Yahûdîlerinin kalesinin önüne dikti. Bunu gören Yahûdîler, Peygamber efendimiz aleyhinde sözler sarf ettiler. Hazret-i Ali gidip durumu Efendimize anlattı. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) üç bin asker ile orayı teşrif ettikten sonra, merhametlerinden onları İslâm’a davet ettiler. Yahûdîler, bu güzel teklifi kabul etmediler. Sevgili Peygamberimizin “Teslim olunuz” emr-i şerîfini de reddettiler. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, okçuların üstadı Sa’d bin Ebî Vakkas hazretlerine; “Ey Sa’d! İlerle ve onları oka tut!” buyurdu. Hazret-i Sa’d ve diğer okçular, sadaklarındaki okları, tekbir sadâları arasında Yahûdî kalesine atmaya başladılar. Onlar da ok ve taş atışlarıyla cevap vererek, çarpışmayı başlattılar…





Hasan Yavaş 2023-11-22 01:24:55

Kategori içindeki yazılar: Hasan Yavaş