Âb-ı Hayat – 3901


(Mayıs 2010) Bu gece Suriye havaalanındayım. Anons yapıldı, hanımlar uçağa bindiler. Ferruh abinin bir tane çocuğu var, Ferhan. Dede, şurada bir oyuncak var, alıver, dedi. Tayyare kalktı dedim; kırma hatırımı, dedi. Seksen tane tayyare gitsin, senin hatırını kırmam dedim, döndüm oyuncağı aldım. Tayyare kalkmış tabi. Çünki bir hadis-i şerif var. Cenab-ı Hak masum bir yavrunun gönlünü yapanın, şirk hariç, seksen senelik günahını afv ediyor. Hadis-i şerif bu. Kalkarsa kalksın dedim, oyuncağı alıp geldik. Havaalanı bomboş. Gittik, aktarmalı bir şeyler var mı, dedik; yok, yarını beklersiniz, dediler. Ferhan, ne yapacağız, dedim. Ben oyuncağımı aldım. Bana ne, dedi. Onun derdi oyuncakmış meğer. Bari Hanımanneye ben gelemiyorum diye telefon edeyim de, merak etmesinler dedim, Hanımanneye telefon açtım. Anneciğim, böyle böyle. Ferhan’ın yüzünden tayyareyi kaçırdık; ama hanımlar geliyorlar. Beni merak etmeyin derken, Mübarek Hocamız telefona çıktılar. Ben tutuldum kaldım. Ya efendim, sesinizi özledim. Konuşun biraz dinleyeyim, buyurdular. Ne diyeceğimi de şaşırdım, bir taraftan da korktum. Ferhan’ın gönlünü yapalım derken, tayyareyi kaçırdık, dedim. Olur efendim, bunlar mühim şey değil, buyurdular. İşte o çocuğun gönlünü yaptık, Mübareklerle telefonla konuştuk.





Âb-ı Hayat – 3901

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr